ben senin bu haklı küskünlüğünün altında dilenmemiş
özürler ve edilmemiş teşekkürler olduğunu biliyorum ve bilmiyor gibi bakmaya
devam etmek istemiyorum.
sanıyorum ki akşamın birinde çok üzülmüşsün.
çocukluğunu aramışsın, aramak seni yerinde durdurmamış. aramak adımlarını
sıralamış. ararken de çıt çıkartmayan sokağın tabelası sana bağırmış. anlam
verememişsin. sus demişsin ama o yine de burası o sokak değil demiş. siktir git
buradan demiş -terbiyesiz- ve bu seni beş yaşına geri götürmüş. çünkü
ağlamışsın. ağlamanın seni hep çocukluğuna döndürdüğünü biliyormuşsun ama
aradığından daha da eskiye gidince ne yapacağını bilemeyip ‘küstüm,
oynamıyorum’ demek zorunda kalmışsın. beş yaşın en haklı savunmasını yapmak
zorunda kalmışsın. zorunda kalmalar ve zorunda bırakılmalar hakkında kimse de
konuşmamış üstüne. kızmışsın. günah seni elinden tutup sokmuş cebine. günaha
girmişsin. salak demişsin. çok büyük günaha girmişsin ve bunlar senin yüzünden
olmamış. hep o sokak yüzünden olmuş. o sokak seni bir girdaba sokmuş. korkma
ama çocuğum o sokağın günahı daha büyük. bende o yüzden kızıyorum ya zaten o
sokağa. tabelasına sahip çıksın istiyorum ya ben de. zaten parçalamak isteği de
bu yüzden geliyor ya içimden bütün lambalarını. geliyor ama seni öyle görünce
bir bakıyorum, ben de dönmüşüm beşime. bir şeylere yardımcı olmak isterken bu
hep oluyor. çok yersiz ve çok acı acı yağan yağmuru durmaya konuşarak ikna
edemeyeceğimi bir türlü öğrenemiyorum. bir şey yapamıyorum. bir şey
yapamıyorum. seni bahçesinden kaçırmaya çalıştığım beş bana çıkış kapısını
göstermiyor. karışıyor her şey. bulanıklaşıyor ışıklar. bu bulanıklık akrep ve
yelkovanı bayıltıyor.
diyorum ki ben de çok küskünüm çocuğum bi’ dur.
bakıyorum,
görüyorum. benim beşimin tüm dişleri kırılmış. ah benim güzel beşim diyorum, ne
yaptılar sana? manzarası kırmızı beşimin. burada çocuklar ağlamaya başlamış ama
susmaya hiç başlamamış. geçti, acımadı ki demeye hiç başlamamış. ne uçurtma
kalmış ne taso. burada depremler olmuş ve enkazı kimse kaldırmamış. enkaz
kocaman abilerin bile gözünü korkutmuş diyorum. korkutmuş ki sokakların sesi
bile kısılmış. kimse yok. onları unutalım. onlara bakmayıp vicdansız olalım
diyorum. olalım da ben de bilyelerimi bulamıyorum. gazoz kapaklarım kayıp.
bisikletim çoktan kaçıp gitmiş. bakkalın sure ezberleyince beleşe verdiği
limonlu şekerler bile atmış kendini alamanyaya diyorum. ve salıncağım.
salıncağımı dövmüşler. parkım yalnız kalmış. olamaz diyorum. inanmıyorum ki
diyorum. kapattım gözlerimi, bakmıyorum ki diyorum. diyorum da nereye bakmasam,
e buna nasıl bakmayayım dedirtecek bir şey görüyorum. bu bana bir şey
hissettiriyor. bir şey işte. bir şey hissediyorum ama adını bilmiyorum. dilim.
dilimin ucuna kızıyorum yavaş servisinden dolayı. oraya buraya öfkelenmek
istiyorum. hatta çok öfkeleniyorum bir ara. bok diyorum. bok. benim beş yaşımın
en büyük ikinci günahı. birincisi dengesizlik. dengeyi kuramayıp rahme düşmek.
neyse konumuz o değil. bok diyorum. sonra annem kızacak diye korkmaya
başlıyorum. korku bacaklarımı çalıştırıyor. kaçıyorum. bilmediğim sokaklara
kadar kaçıyorum ama annem her şeyi bildiği için bu yolları, bu sokakları da
bilir diyorum. şimdi gelip beni dövecek diyorum. gelmiyor. gelir diyorum. gelmiyor.
gelsin diyorum. gelmiyor. nolur gelsin allahım beni dövse de olur diyorum. hiç
gelmiyor. orada bağırmaya başlıyorum. sonra bir korna sesi. uyanmışım. rüyaymış
diyorum. mendillerim önümde. mendiller eksik değil. mendillerimin eksik
olmamasının bana verdiği o huzurlu hissi yaşıyorum.
o huzurlu his akrep ve yelkovanı ayıltmış olmalı
diyorum.
bakıyorum, ışık netleşmiş. bakıyorum, karışıklık
uyuyakalmış. bakıyorum, sen hala buralardasın. çok mutlu oluyorum. mutlu olmak
beni hiçbir yere götürmüyor diye seviniyorum bir kez daha. çocuğum bakıyorum
hala yanımdasın. çocuğum öp beni.
ama dur.
öpersen de bilmediğim bir zamana götürürse bu beni,
akrep ve yelkovanın bir baygınlık anından daha sağ çıkamam. dudakları
parçalanmayasıca dur öpme beni. öpme beni.
☹
YanıtlaSil